5/30/2023 1:38:09 PM
Ahmet Yesevî ocağına mensup, Horasan erenlerinden bir büyük isim olan Hacı Bektaş Velî, son derece yaygın bir şöhrete sahip olmasına rağmen, hayatı hakkındaki kesin bilgiler, neredeyse yok denecek kadar azdır. XIII. yüzyılda Anadolu'da bilhassa halk kitlesi üzerinde en tesirli şahsiyetlerden biri olan Hacı Bektaş Veli'nin (1) doğum ve ölüm tarihleri arasında çeşitli görüşler vardır.
Medfun bulunduğu Hacıbektaş İlçesi Halk Kütüphanesi 119 numarada kayıtlı olan Vilayetname'de, Hacı Bektaş Veli’nin, 606/1209'da doğup, 669/1270’de vefât ettiği ve 63 yıl yaşadığı bildirilmektedir. (2) Vilayetname’de zikri geçen Mevlana (603-1207/672-1273), Seyyid Mahmûd-ı Hayranî (ö. 667/1218), Nureddin b. Cece, Hacım Sultan vb. şahıslar hep XIII. yüzyılın ikinci yarısında sağ olan kimselerdir. “Menakıbu'l-Ârifîn”; Hacı Bektaş Veli'nin Mevlana’nın çağdaşı olduğunu, Mevlana’ya bazı hususlar da bilgi alış verişi için dervişler gönderdiğini(3) açıklamaktadır. Bu konuyu aydınlatıcı mahiyetle bir takım vakıf kayıtlarıda mevcuttur.
Bütün bu kayıtların değerlendirilmesinden Hacı Bektaş’ın 690/1291 tarihinden önce vefat ettiği anlaşılmaktadır.(4) H. 695 kayıtlarında da Hacı Bektaş Veli'den “merhum” olarak söz edilmektedir. (5). Edinilen bu bilgiler göstermektedir ki o, XIII. yüzyılda yaşamıştır. Hacı Bektaş Veli Horasan'ın Nişabur kentinde doğdu. Babası, Horasan Hükümdarı İbrâhimü's-Sanî Seyyid Muhammed; Annesi ise, Şeyh Ahmed adlı Nişabur'lu alim bir zatın kızı Hatem (veya Hateme) Hatun'dur.(6) Kendisine, Oğuz Türkçesinde “sıra arkadaşı, akran, bey” gibi anlamlara gelen Bektaş adı verilmiştir. Göbek adı ise Mehmed'dir. Köklü bir aileye mensup olan Bektaş'ın çocukluğu Nişabur'da geçti. Okul çağına gelince babası onu, Ahmed Yesevî'nin halifelerinden şeyh Lokman Perende'ye teslim etti. Hoca Ahmed Yesevî’nin talebesi ve halifesi Lokman Perende; bâtınî ve zahîri ilimlerde Ahmed Yesevi Ocağı’nın en büyük hocalarından birisidir. Bektaş burada Kur'an-ı Kerim, din, ahlâk ve özellikle tasavvuf dersleri aldı.(7) Arapça ve Farsça’yı kitap yazacak kadar iyi öğrenmiş, zamanın ilimlerini elde etmiş ve manevî terbiyesini de tamamlamış olarak Lokman Perende'den icazet aldı. Bu yıllarda bilhassa Horasan ve başka Türk yurtlarının Moğol istilası altına girmesiyle, Türkler Anadolu'da bir sığınak bulmuşlar, akın akın Anadolu'ya göç ediyorlardı.
Anadolu'da da tam bir siyasî istikrar, sağlam bir devlet otoritesi yoktu. Moğol akınları oralara da ulaşmış, memleket yağmalanıyor, yakılıp yıkılıyordu. Hiç bir yerde mal ve can güvenliği kalmamış, herkes huzursuzdu. İşte bu şartlar altındaki insanların; manevî bir âlemin sesini duyuracak, insanları kardeşlik-birlik ve beraberlik çatısı altında toplayacak, Allah'ın mümtaz bir kulu olmayı öğütleyecek manevî önderlere ihtiyaçları vardı.
Ocaklar uyandırmak, nesiller yetiştirmek, bir çok kıt'anın Türkleşmesi ve İslâmlaşmasına katkıda bulunmak, millî birlik ve beraberliği temin etmek için; Anadolu'ya görevlendirilen (8) Bektaş Velî; kardeşi Menteş ve obası ile birlikte Horasan'dan ayrıldı.(9) Anadolu'ya gelmeden önce; Bağdat, Kerbelâ, Necef üzerinden Mekke'ye ulaştı. Hac vazifesini îfa ettikten sonra Medine'ye uğradı, Kudüs, Halep, Elbistan üzerinden Anadoluya geldi(10) ve Sivas’ta bir müddet konakladı. Bu arada kardeşi Menteş’le beraber Amasya yakınlarındaki Çatköyü’ne giderek, Baba İlyas-ı Horasânî’yi ziyaret etti. (Menteş daha sonra çıkan Babaî İsyanı’nda öldürüldü). Sivas’tan sonra Kırşehir ve Kayseri’ye de uğrayan Hacı Bektaş; yolculuğunu tamamlayarak, Çepni Oymağına mensup konar-göçer birkaç evin kışlağı durumundaki Kara Öyüğ’e (Sulucakarahöyük: Şu anki mezarının bulunduğu yer) geldi ve Kadıncık Ana’nın (Kutlu Melek) evine misafir oldu.(11) Sulucakarahöyük çevresinde oturan Rum erenleri, Hacı Bektaş’ın gelişinden pek memnun kalmadılar. Velî, geçimini sağlamak için köyün sığırlarını güderken, kerametleriyle de dikkatleri üzerinde topladı. Kısa sürede adı Anadolu’nun her bir yerinden duyulur oldu. Bir müddet sonra bugünkü dergahının yerinde, ilk inziva mahalli olan Kızılca Halveti yaptı.
Hacı Bektâş Velî artık kendini kabul ettirmiş, muhip ve mürîd edilmeye başlamıştı. Ünü çabuk yayıldı. Çevredeki erenler onu kıskandılar ve çeşitli sınavlardan geçirdilerse de hepsini utandırdı. Artık Hacı Bektaş kendisini sınava tabi tutanların da velîsi olmuştu. Hacı Bektâş Velî bir Türkmen şeyhi olarak, bir yandan kendi cemaati içinde mürşidlik görevini sürdürürken, biryandan da bugünkü Ürgüp yöresindeki Hırıstiyan’larla sıkı ilişkiler geliştirip onların ihtidasına zemin hazırlamıştır.
Ayrıca Şamanist Moğollar’ın da Müslümanlığı kabul etmeleri için yoğun faaliyet göstermiş, halifelerini bu amaçla Anadolu’nun dörtbir köşesine Balkan’lara yollamış, İslâmın yayılmasında manevi mimar olarak başarılı bir görev îfâ etmiştir.(12) Hacı Bektâş Velî, buradaki ikâmeti esnasında Kutbeddin Haydar, Hacım Sultan, Akça Koca, Sarı Saltuk, Karaca Ahmed, Tapduk Emre, Yunus Emre, Seyyid Mahmûd Hayrânî, Osmancık (Osman Gazi), Alâaddin Keykubat, Kırşehir Emiri Nureddin b. Cece vb. şahıslarla zaman zaman bir araya gelmiş ve halleşmiştir.(13) O, yönetici ve kurucu bir dehadır. Bu sebeple Hacı Bektaş, İran kültürü ve zevkine hayran yüksek tabakaların daha çok rağbet ettiği felsefesi daha ağır Mevlâna ve çevresinden ziyade, köylü esnafı, zanaatkârın ocağı durumundaki Ahi Evran ve ahilerle daha sıcak ve samimi münasebetler içinde olmuştur. O kadar ki, Hacı Bektaş ile Ahî Evren arasındaki samimi dostluk son derece ilerlemiş, bu dostluk Bektaşilik ile Ahiliği neredeyse birleştirmiştir.(14) Hacı Bektâş Velî, hayatı boyunca Türk-İslâm düşüncesini yaymaya çalıştı. İslâmiyeti putperest, Hırıstiyan ve başıboş insanlara kabul ettirebilmek için insancıl davranmanın zarureti üzerinde durdu. Bu sebeple insan sevgisini temel ilkelerinden birisi yaptı. Güçlü bir ahlâk sistemi kurarak, namus ve şerefin önemini vurguladı.
Şehitlik duygusu ve Ehl-i Beyt sevgisini aşıladı. Irk ayırımına karşı olduğu için Bektaşilik Anadolu dışında da kolaylıkla yayıldı.(15) İnsan sevgisiyle dolu yüreği, hoşgörüye dayalı siyasetiyle bir anda Anadolu halkının sevgilisi haline gelen bu büyük mutasavvıf ve gönül eri Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî; Ahmed Yesevî ocağından, Horasan erenlerinden aldığı meşaleyi, Anadolu diyarına dikmiş olarak, Sulucakarahöyük’te Huzur-u İlâhî’ye kavuştu.(16)
Hacı Bektâş-ı Velî’nin asıl şöhreti ve etrafında teşekkül eden muazzam kült onun vefatından sonra oluşmuştur. Osmanlı gazileri aracılığıyla Hacı Bektâş-ı Velî’yi tanıyan Osmanlı sultanları, Yeniçeri Ocağı’nı kurarken gaziler arasında yaygın olan güçlü kült sebebiyle ocağı ona bağlamışlar, böylece Hacı Bektâş-ı Velî’nin hatırası Osmanlı topraklarında giderek gelişmek suretiyle büyüyüp ünlenmiştir.
XVI. yüzyılın başlarına gelindiğinde ise Balım Sultan, Osmanlı Hükümet Merkezinin desteğini de alarak Bektâşilik tarikatını Hacı Bektâş-ı Velî’nin adına bugünkü şekliyle kurmuştur.(17) Hacı Bektâş-ı Velî’nin türbesi Nevşehir’in Hacıbektaş (Sulucakarahöyük) ilçesinde olup, ölümünden 242 yıl sonra Yasinabad Livası Emir Murad b. Abdullah tarafından yaptırılmıştır. (18) Ülkemizde her yıl 16-18 Ağustos günlerinde Hacı Bektâş-ı Velî’yi anma şenlikleri düzenlenmektedir. Bu şenlikler, uluslararası düzeyde tertiplenmektedir.
Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli Hayatı
Bu haber 3121 defa okunmuştur.
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |